20 Aralık 2011 Salı

büyük şehirlerin küçük kadınları...


büyük şehirde "erkek olmamak" zor iştir vesselam...

büyük şehire ayak uyduran/uydurmaya çalışan tüm kadınlar küçüktür aslında. her ne kadar "ben çok güçlüyüm, paramı kazanıyorum" ayaklarına yatılıyor olsa da, işin aslı öyle değildir. ama sanmayın ki, o güçlü kadınlar ve kendini öyle sananlar hayata karşı savaş halinde değiller! o kadınlar sudur, candır, ayakta tutandır... Şöyle ki:

küçük kadın uyanır, işe gider, o iş biter sonra başka işe gider, o işler hiç bitmez. ama O KÜÇÜK KADIN ERKEKLEŞMEZ, o kadar aşağıda olmaz! dik duruş, güçlü olma zorunluluğu, çetin ceviz olma zorunluluğu kadına özgüdür. çünkü erkek, zaten erkektir, öyle sanar, kendine yüklenen zengin duruş misyonu nasılsa üzerinden gitmez, çünkü onun adı erkektir! adı erkekse zaten güç hususunda 1-0 hayata önde başlar... kadın ağlarsa mızmız olur, kadın "neden?" derse dırdırcı olur... BÜYÜK ŞEHİRDE ERKEĞİN YANINDA KADIN OLMAK ZORDUR; görevi fazla, sesinin tok olma zorunluluğu çoktur, yakınma hakkı yoktur. çünkü yakınırsa "o kadın hani güçlüydü? hani altın bileziği vardı?" olur...


kadın küçük de olsa, şehirde de yaşasa, çok da çalışsa, oje sürmeye zamanı da olmasa kadındır... dedik ya; sudur, candır...

onların da ruhlarının yorgun olabileceğini, kolu kanadı yokken "ben uçabilirim" diye yalan söyleyebileceklerini, kahkaha atarken hazır gözünden yaş gelmişken kimse anlamasın diye iki damla da tuhaf hayatlarına ağlayabileceklerini aklınızın ucundan çıkarmayın...


bıkmadan usanmadan yineleyin; sudur, candır...

23 Ağustos 2011 Salı

öyle ya da böyle...

kaçıp gitme arzusu ile yanıp tutuşan bir beden sanırım herkesteki...


bazen İstanbul'da pek şehirlinin uğramadığı ara sokaklara bakıyorum, bakınıyorum. kadınlar merdivenlerde oturuyor, gittikleri yerler bazen dini sohbetler, altın günleri (artık gramaj bazında kabul günleri gerçekleşiyor)... çocuklar sokaklarda koşuşturuyor, sümükleri akınca kollarına sürüyorlar, kimse de "dur evladım mikrop kapacaksın" demiyor, çünkü mikrop kapmıyor, bünye alışmış, güçlü! derme çatma evinin dibinde yetiştirdiği 3-5 bitkiyi çapalıyor kadınlar, sonra kocalarıyla o çimleri neden çirkin biçtikleri ile ilgili kavga ediyorlar... yaşam sade, sığ, alçak (alçak; (1)engin, (2)aşağılık). aslında yaşadıkları durum onların nasıl adlandırdığına bağlı; "alçak(1)" mi yoksa "alçak(2)" mı?


aslına bakarsanız kimi zaman sade geliyor insana, "ne güzel hayat lan, tek derdi börtü böcek, çamaşır" diyorsun, diğer yandan da "yazık lan, hiç bir şey görmüyor, etmiyor kadınlar, kendi içlerindeler" diyorsun. ama şunu düşünmüyoruz; zaten kadın görmüyor ki...yani hakikaten görmüyor, bildiği hayat o! ve kendine kendi hiç de zavallı gelmiyor.


saf, sığ, alçak(1), sade...vs. yaşamı, -önceden alçak(2)'yi görmemek kaydı ile- kimi zaman gönülden sizin de istediğinizden eminim... şimdi sağıma baksam yeşillik olsa, bilmediğim bitkiler olsa, içini açsam yesem, içlerinden akan sıvıyı güneşte kurutup sakız yapsam daha güzel patlamaz mıydı sakız? patlamasa da öyle sansam olmaz mı? sonra soluma baksam deniz olsa, kulaç atmaya çalıştığımda deniz bir alçalıp yükselse, beyaz kum taneleri elimden kaysa, "tüh ne çabuk kayıp gitti" desem... tek derdim bu olsa... :)


alçak mıyız, yoksa alçak mıyız?

24 Temmuz 2011 Pazar

ölesiye zenginlik...

huzur, özgüven, terlik, etek, bilet, topuklu ayakkabı, havlu, kaban, eldiven, 16, bir çimdik somon balığı, sol anahtarı... işte ölesiye zenginim:)
havanın biçimi, sıcaklığı ne olursa olsun manzara deyince aklıma gelen iki sahne var:
1. kum-dalga aşkı

2. buz mağarasında uyanma aşkı
haydi buyurun, buralardan yakalım...

3 Mayıs 2011 Salı

burç analizi!



şimdilerde etrafımdaki bir çok kişiyi burçlarına göre itinayla analiz etmeye başladım sanırım. "şu ara" ruh halleri ile ilgili işte Oya'nın Kızı'ndan burç analizi... (burç yorumlarının sonlarında kişilerin ad-soyadlarının ilk harfleri yer almaktadır, bilginize:) )

p.s: lütfen yükselen burçlarınızı da dikkate alınız!

Koç: şu sıra çocuklarla fazla haşır neşir ama Beyza'yı çok özlediğini ve dedikoduya çok ihtiyacı olduğunu biliyorum. (Ö.Ö)

Boğa: sevgilisini çok özleyen asker Boğa'ların yalnızca 14 günleri kaldı. şu sıralar doğum günleri olması sebebi ile Mars ve Jüpiter bakışıyorlar. (B.Ş)

İkizler: doğum günlerinin yaklaşması ile neşelenen ve aynı zamanda yaşlandığını da bir türlü aklından çıkaramayan İkizler tam gaz çalışmalarına devam ediyorlar, arkadaşlarını ihmal etmemeleri gerektiğini de akıllarından çıkarmıyorlar:P (C.B)

Yengeç: şu ara şehir içerisinde bir çok yolculukta bulunsa da halinden şikayetçi görünmeyen Yengeç'ler hane içerisindeki bir takım yeniliklerden oldukça memnun görünüyorlar. (Annem:))

ayrıca İstanbul'un neşesi onu hem hüzünlendiren, hem sevindiren "bir başka" Yengeç'ler ise arkadaşlarına ve ailesine şu sıra çok düşkün olduğundan mütevellit onların hayalleri ile kendi yağında kavrulur. (E.E)

Aslan: her zaman büyük hedefler peşinde koşan ve kaliteyi seven Aslan'lar şu sıralar Bursa'nın rehavetinden sıkılmış olmasalar da en yakın arkadaşının bir an önce işlerini bitirip onu ziyaret etmesini bekliyor. (S.Ö.)

Başak: şu sıralar kuvvetli sırt ağrıları çeken Başak'lar haftasonlarını alışveriş merkezlerinde gezmekten alıkoyamazlar. yeni işlerinde yeni başarılara imza atmayı planlamarıyla birlikte evlilik planları da göz ardı edilecek cinsten değil. (İ.G)

Terazi: Ece Temelkuran yazılarını şu sıralar oldukça beğenmekle birlikte hayatlarının baharını BEYZA'YI GÖRMEDEN geçiriyorlar! (G.Ü.) Çok özledim ulan:(

Akrep: her ne kadar sinsi olsalar da yumuşak bir tarafları da olan Akrep'ler yurtdışı planları ile ilgili yanıp tutuşmaktalar. Bulgaristan gezisi onlara çok iyi gelecek... (Bacım B.S.)

Yay: bir kaç zamandır gerek gezi amaçlı, gerek mecburiyet amaçlı gerçekleşen ve gerçekleşecek olan yurtdışı gezileri Yay'lara ferahlık getirecek, harika yeğenler onları hep çok mutlu edecek... (K.K & M.A.Ö)

Oğlak: hayatları boyunca hep asil olmayı her ortamda başarı ile gerçekleştiren Oğlak'lar artık Türkiye'yi özlediklerini farkındalar ve Kova'lar da onları çok özledi :( (A.Ç.)

Kova: ehem ehem... nam-ı değer Kova'lar şu sıralar düzen insanı olmakla birlikte bir çok şeyi (hanesinde) yoluna koymuş durumda. uzun zamandır ayıklamak istediği bir çok ayrıntıyı gözden geçirmiş ve "beyaz sayfa"lar ile hayatına devam etmektedir. (Oya'nın Kızı)

Balık: her ne kadar sevgilerini gösteremeseler de etraflarındaki herkes tarafından çok ama çok merhametli olduğu bilinen Balık'lar işlerini yoluna koymak için yazılı, imzalı bir takım kağıtlar ile ilgilenmekteler. ("faadır" diyeyim, siz ordan anlayın:))

24 Nisan 2011 Pazar

10 parmağımda 10 hafiflik...

blogumu açtım, baktım, evirdim, çevirdim, alladım pulladım, çok heyecanlandım... işte tekrar benim, burada, tam karşımda... ekrandan sevdim görüntüsünü, özlemişim...

3 ayda çok şey değişti bu kez; elbette matematik aşkım, kırmızı ruj merakım (sürmeyi beceremediğim için hayranlığım) baki kalmak suretiyle :)

dün nefis bir şey yaptım odamda; dolaplarımın içinde, "aman kimse görmesin, okumasın, ben evde yokken ya biri görürse!?" diye adlettiğim herşeyi bağdaş kurup Philips GoGear Ariaz MP4'ümü kulağıma takıp tuz buz ettim. Bu kadar mutlu olamazdım, bu kadar huzur dolamazdım. Sanırım bunu artık ayda bir yapacağım. Bu arada Feng Shui'ye göre kurumuş eski püskü hiç bir şeyi yattığınız odada bulundurmamanız gerekiyormuş. Yıllardır odamda duran çiçek, dal, bilmem ne...ne varsa "şamdelledim" gitti. (nokta)

Bence gerçekten, tam manasıyla: "Ellerime sağlık, nefis olmuş!"